Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 6 Şubat’ta meydana gelen deprem felaketi sonrası özellikle depremlerin merkez üssü Kahramanmaraş’ta ciddi bir yıkım yaşanmıştı. Tarihi kaynaklara bakıldığında ise şehrin ‘Karamaraş’ olarak anılan bölümünün tarihi oldukça dikkat çekiyor. Öyle ki yöresel ağızda ‘Garamaraş’ olarak telaffuz edilen, merkeze çok yakın olan semtte bir ay önce yaşanan depremlerin yol açtığı yıkım en az 1114 yılındaki kadar büyük. AFAD Deprem Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Süleyman Pampal, Kahramanmaraş’ın deprem geçmişi ve bugün yaşananların ‘kara’ yüzüyle ilgili çarpıcı bilgiler paylaştı.
Kahramanmaraş’tan 10 Şubat’ta alınan uydu görüntüsü
KAHRAMANMARAŞ’TA KİMSE KALMAMIŞTI
Bölgede geçmişte yaşanan depremlere kayıtlara geçen veriler ışığında hatırlatan Prof. Dr. Süleyman Pampal, özellikle 1114 yılında meydana gelen büyük depremin, aynı faylar üzerinde 6 Şubat’ta olduğu gibi bir yıkıma yol açtığını belirtti. Tarihçi Urfalı Matteos tarafından kaydedilen bilgileri aktaran Prof. Dr. Pampal, 1114’te yaşanan depremin batıda Kozan (Sis) Adana, Tarsus’a, güneyde Hatay’a, doğuda Kilis, Antep, Urfa ve Diyarbakır’a, kuzeyde Adıyaman, Malatya, Elazığ ve Bingöl’e kadar uzanan çok geniş bir alanda çok yıkıcı bir etkiye sahip olduğunu hatırlattı.
Kahramanmaraş’ın tamamen yıkıldığı, yandığı, hiç kimsenin kalmadığı bilgisi de keza tarihçi Urfalı Matteos tarafından tarihe not düşüldü. Kayıtlarda o depremin de benzer şekilde gece saatlerinde olduğu, çevre arazide büyük heyelanlar meydana geldiği bilgisi yer aldı. Ayrıca felaket sonrası insanların hayattan tamamıyla ümitlerini kestikleri ve yaşananları ‘kıyamet’ olarak yorumladıkları da yine dikkat çeken diğer bilgiler arasında.
‘3 FAY HATTININ KESİŞME NOKTASINDA’
Kahramanmaraş’ın deprem bölgesi olmasını birçok fayın kesişim noktasında olmasıyla açıklayan Prof. Dr. Süleyman Pampal, Kahramanmaraş ve çevresinin ‘Türkiye’nin en tehlikeli deprem bölgesi’ olarak nitelendirilebileceğinin altını çizerek şunları ekledi:
“1513 ve 1544 yıllarında Kahramanmaraş ve Elbistan üst merkezli yıkıcı depremler olmuş ve bugün yaşanan durumun benzeri hasar ve kayıplar ortaya çıkmıştır. Bölge Doğu Anadolu Fayı, Ölü Deniz Fayı ve Sürgü-Çardak Faylarının kesişme noktasında, Arap, Afrika ve Anadolu Levhaları’nın çarpışma hattı üzerinde bulunmaktadır. Jeolojik, tarihsel ve güncel deprem aktiviteleri incelendiği zaman Türkiye’nin en tehlikeli deprem bölgesi olarak nitelendirilebilir.”
SADECE DEPREM DOLAYISIYLA ‘KARAMARAŞ’ DEĞİL
Kahramanmaraş’ın ‘Karamaraş’ diye bilinen bölgesinin isim kökeni depremle ilişkili olsa da Prof. Dr. Pampal, Karamaraş’ın ‘kara’sının nereden geldiğini de değindi. Dulkadiroğlu Beyliği’nden de önce Hititlerin yerleşim yeri olmuş bölgede bulunan siyah renkli kayaçların da isim üzerinde etkisi olduğunu belirten Prof. Dr. Pampal, şu açıklamayı yaptı:
“Bugün Aslantaş Sit Alanı’nda siyah renkli volkanik kayalardan oyulmuş Aslan heykelleri var. Bölge geçmişte bu heykellerin siyah olması nedeniyle bu adı almıştır ve yerleşim alanının adı da Karatepe’dir. Yöresel ağızda kara, gara olarak söylenir. Yani bir taraftan depremde yıkılan, çıkan yangınlarla tamamen harabeye dönen, öte yandan çevrenin jeolojik özellikleri nedeniyle kara taşlarla kaplı olan şehrin ‘Garamaras’ olarak anılması anlaşılabilir bir durumdur.”
TARİHİ YAPILAR DEPREMLERE NASIL DAYANDI?
Kahramanmaraş’ta yaşanan sarsıcı depremlerde eski ve yeni birçok bina yıkılırken tarihi eser ve yapıların dimdik ayakta kalması ise herkesin dikkatini çekti. Prof. Dr. Pampal bu konuyla, “Tarihi çarşılar ve eski yapılar genellikle birkaç katlı, ahşap karkas, ahşap ve taş yığma yapılar olup geçmiş depremlerden kuşaklar boyu edinilen deneyimler ışığında inşa edilmiş olmaları ve genellikle sağlam zeminler üzerine yapıldıkları için daha az etkileniyor. Tüm depremlerde temel sorun olarak karşımıza çıkan çok katlı, ağır betonarme yapıların, yumuşak, gevşek, alüvyal zeminler üzeri inşa edilmiş olmalarıdır. Bu tür zeminler depremin şiddetini 3-4 kat artırarak ağır yapıların aşırı hasar görmesine yol açıyor” yorumunu yaptı.
Prof. Dr. Pampal ayrıca tarihi yapıların el yordamıyla bile olsa ‘uygun zemine doğru yapı’ ilkesine uyularak yapıldığı için daha az hasar aldığını vurgulayarak, “İyi ki öyle inşa edilmişler. Onlar çok değerli kültür mirasımız, gözümüz gibi korumamız gereken yapılar” diye de ekledi.
Hatay’da yaşanan büyük yıkım 12 Şubat’ta fotoğraflara böyle yansımıştı.
HATAY’DAKİ FELAKETİN SEBEBİ
Prof. Dr. Pampal, Hatay’ın Garamaraş’tan daha bahtsız olduğunu belirterek şehrin deprem geçmişine de değindi. Prof. Dr. Pampal, “Hatay’da 526 yılında meydana gelen depremi yaşamış bir tarihçinin anlattığına göre taş taş üstünde kalmamıştı. ‘Kozmik felaket’ olarak da bilinen depremde 250 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Daha sonra 1822 ve 1872 yıllarında yine 7.5 civarı büyüklüğü olan iki yıkıcı depremi yaşamış olan Hatay, alüvyal bir ova üzerinde kuruldu. Şehir, deprem açısından elverişsiz konumu nedeniyle bu felaketleri yaşamış ve yaşamaya devam edecektir” dedi.
“Kahramanmaraş, köklü tarihi ve çalışkan insanları sayesinde hızla yaralarını sarıp ‘gara’ sıfatından kurtulacak ve bundan sonraki depremlerde yıkılmayacak şekilde depreme dayanıklı modern bir kent olarak sonsuza kadar yaşamaya devam edecektir.” Prof. Dr. Süleyman Pampal